http://www.alerjiklinigi.com/index.p...article&id=137 ( yazının tamamı ayrıntılı olarak bu linkte yer almaktadır.)

Alerjikliniği.com ' dan alıntı:

Alerjik ve Non-alerjik Rinitte Patogenezden Tedaviye:

Solunum sistemi; bireyin son nefesini verinceye kadar atmosferle ilişkisini sağlayan organlar topluluğu olarak tanımlanabilir. Bu sistem; solunan havayı filtreleme, ısıtma, oksijen alımı ve kandan karbondioksitin uzaklaştırılması gibi önemli görevleri üstlenir. Sistem direkt dış ortam ile bağlantılı olduğundan tahammül sınırları son derece geniş olarak yaratılmıştır. Ancak bu noktada bazen patojenler ve alerjenler sistemi ağır bir şekilde zarara uğratıp, morbidite ve mortaliteye neden olabilirler. Solunum sistemi bu anlamda bakıldığında, yaşamsal özelliğe sahip ve yeri doldurulamayacak bir sistem olarak görülmektedir.

Solunum sistemi ile ilgili sık görülen hastalıklar değerlendirildiğinde rinit ve astım ilk iki sırada yer almaktadır. Rinit nazal kavite mukozal yapısının ciddi etkilendiği, hapşırma, burun tıkanıklığı, burun akıntısı ve burun kaşıntısı semptomları ile giden iltihabi bir hastalıktır. Hastalığı çok genel olarak enfeksiyon kaynaklı ve enfeksiyon dışı patogeneze sahip iki grupta inceleyebiliriz. Enfeksiyon dışı patogeneze sahip en sık karşılaştığımız rinit şekilleri “alerjik rinit (AR)” ve “non-alerjik rinit (n-AR)” olarak tanımlanabilir. AR; alerjenlerin tetiklediği, inflamatuvar hücreler ve bazı inflamatuvar mediyatörlerin (sitokinler ve nörotransmiterler gibi) rol aldığı, sensoriyal sinir uçlarının etkilendiği, kapiller kaçak ve venöz sinüzoidlerde ödemin ortaya çıktığı nazal mukozal iltihabi durum olarak tanımlanabilir. Hastalık genellikle ergenlik ve genç erişkin yaşlarda görülmekle birlikte her yaşta ortaya çıkabilmektedir.

Geç faz reaksiyon:

Geç faz reaksiyonun başrol oyuncuları, Th2 hücreler, eozinofiller, bazofiller, nötrofiller ve bunların salgıladıkları bazı sitokinlerle diğer aracı moleküllerdir. Eozinofiller bu reaksiyonda en önemli rolü oynarlar. Salgıladıkları süperoksit anyonları ve hidrojen peroksit gibi radikallerle epitelyal hasara neden olurlar. IL-5, eotaksin gibi eozinofil kemoatraktanları, eozinofil katyonik protein (ECP), major bazik protein ve eozinofil kaynaklı nörotoksin gibi eozinofil granüler ürünleri nazal hiper-reaktivitede önemli rol oynarlar. Bu proteinler aynı zamanda ciddi havayolu epitelyum hasarı yaratıp lokal sinir uçlarını da etkileyebilirler. Bu etkilenme sonucunda, sinir uçlarından açığa çıkan nöropeptidlerin yıkılımını sağlayan endopeptidaz aktivitesinde de aksama meydana gelir ve bu nöropeptidlerin inflamatuvar süreçte uzunca etkili olmalarına yol açılır. Mast hücrelerinden degranülasyon ardından hızla sentezlenmeye başlayan PGD2, löktrien C4, PAF, sitokinler, eozinofil kemotakrtik faktör gibi mediyatörler ile inflamasyon alanına nötrofil ve eozinofiller çekilmektedir. Bu esnada orkestra şefi olan Th2 hücreleri tarafından IL-3, IL-4, IL-5, IL-13 gibi sitokinlere ortama salınmaktadır. IL-4 ve IL-13, fibroblastlardan RANTES, eotaksin, membran ko-faktör protein ve ECP yapımını stimüle eder. Fibroblastlardaki IgE reseptörlerininb aktive olmasıyla da plazma membranı dergade olur ve lökotrien ve prostaglandin üretimi sağlanır. Lökotrienler ortama eozinofil çekerler, mikrovaküler kaçak nedeniyle ödeme sebep olurlar, mukus sekresyonunu artırırlar ve ayrıca da kinin yolağını da aktive ederler. Th2 hücrelerinden salınan sitokinlerin etkisi ile vasküler endotalde artan ICAM-1, VCAM-1, E-selektin ekspresyonu nedeni ile eozinofiller, damar duvarına tutunup, damar dışına çıkar ve enflamasyon bölgesine göç ederler. IL-4’ e cevaben inflamatuvar hücrelerden üretilen TNF-α, bazı özel lenfozit tiplerinde VCAM-1 gibi adezyon moleküllerinin ekspresyonunu artırarak bu lökositlerin adezyon ve aktivasyonuna neden olur. Aynı şekilde bu sitokinlerin sinerjistik etkisi ile endotelyal hücreler aktive olur ve uzamış endotelyal VCAM-1 ekspresyonu sağlanır. Sonuçta bu mekanizmalarla ortaya çıkan geç faz reaksiyonun semptomları olarak nazal konjesyon, nazobronşiyal hiperreaktivite ve kronik vizing oluşmaktadır.

Alerjik rinit patofizyolojisi ile nörojenik yolakların ilişkisi:

Nörotransmitterler oluşturdukları sekresyon artışı, düz kas tonüs değişiklikleri, vazodilatasyon ve hücre toplanması gibi etkileri ile AR patogenezinde önemli rol oynarlar. Burada nörojenik mediyatörlerin oluşturduğu fenomen “nörojenik inflamasyon” olarak adalndırılır. Nörojenik yolakların AR ve astımda semptomatik olarak öksürük ve hapşırma refleksinde önemli olduklarını biliyoruz. Mast hücreleri gibi alerjik inflamasyonun efektör hücrelerinin nörolojik mekanizmalarla iki yönlü ilişki içinde olduğunu görmekteyiz. Mast hücrelerinden salınan histamin afferent sinir uçlarından nöropeptid salınımını aktive etmektedir, ardındansa nörotransmitterler nedeniyle mast hücreden mediyatör liberasyonu artırılmaktadır. Bradikinin, PGE2, LTD4, MBP, ECP, IL-1b, TNF-α gibi diğer mediyatörlerle de nöronal hipereksitabilite oluşmaktadır.

Üst hava yollarındaki submukozal bezler, damalar ve epitelyum peptiderjik nöronlarca innerve edilmektedir. Kapsaisin ile yapılan çalışmalar hem rinit hem de astımda nöropeptidlerin rolünü anlamamıza yardımcı olmuştur. Kapsaisinin tekrarlayan uygulamaları ile aktive olan vanniloid reseptörler sayesinde AR’ deki semptomların ortadan kaldırıldığı gözlenmiştir. Ancak kapsaisinin akut uygulamaları ardından nazal mukozal sensoriyal sinir uçlarının aktive olduğu ve Substans P (SP) ve kalsitonin gen bağımlı peptid (CGRP) salgılandığı, ardından da burunda yanma, konjesyon ve burun akıntısı semptomları oluştuğu gözlenmiştir. Deneysel hayvan araştırmalarında, nazal kavite içine histamin uygulanması sonrasında SP indüksiyonu olduğu gözlenmiştir. Yine hayvan çalışmalarında alerjen provokasyonu ile SP, nörokinin A, VİP diğer nörotransmitterlerin salındığı saptanmıştır. Erken fazda oluşan semptomlardan hapşırmanın frekansı ile SP arasında bir korelasyon olduğu gösterilmiştir. SP, havayolu inflamasyonunda önemli rolü olan IL-1’ indüklemektedir. SP’ nin NK1 reseptörlerine bağlanmasının stres sinyal iletisi oluşumu, ağrı ve düz kas kasılması ile inflamasyonun ortaya çıkışı arasında paralellik gösterilmiştir. Aynı şekilde NK1 resptör aktivasyonu sonucunda hava yollarında mukozal sekresyon artışı, ekstravazasyon, bronşiyal konstrüksiyon olduğu saptanmıştır. Tedavi amaçlı kullanılan steroidlerin nöropeptid sentezini ve taşikinin reseptör ekspresyonunu inhibe ederek faydalı olduğu da gösterilmiştir.

Sinir büyüme faktörü (NGF) nin kemik iliğinden eozinofil ve bazofil hücre diferansiyoasyonu ve büyümesi için önemli bir faktör olmasının gösterilmesi de AR’ deki nörojenik komponent için bir kanıt olabilir. Ayrıca, kronik AR’ de de nazal alerjen uyarımı sonrasında da nazal yıkama sıvılarında NGF düzeylerinin artığı gösterilmiştir.

Tüm bu bulgularla, AR’ de nöral ve inflamatuvar mekanizamaların iç içe olduğunu söyleyebiliriz. Sonuç olarak; “AR, nörojenik ve hücresel inflamasyonun sonucu ortaya çıkan bir durumdur” şeklinde yorumlanabilir.



PGD2 reseptör antagonistleri : (Yeni Tedavi Yöntemleri Bölümünden Alıntıdır..)

PGD2, mast hücrelerinin degranülasyonu sonucu ortama salınan önemli bir prostanoiddir. Anyı zamanda, alerjik inflamasyonun önemli hücreleri olan Th2 ve dendritik hücrelerden de üretilmektedir. Etkilerini DP1 ve CRTH2 (DP2) reseptörler üzerinden göstermektedir. CRTH2 reseptörü uyarımı sonucunda hücre migrasyon ve adezyonu artırılmaktadır. Yine DP1 reseptörü uyarımı sonucu IL-12 sentesinde inhibisyon olduğu ve Th0’ dan Th2’ ye doğru gibidişin hızlandığı bilinmektedir. Ayrıca CRTH2 reseptör uyarımı sonrası Th2 tipi sitokin ve IgE sentezi hızlanmakatadır. Oral yoldan kullanılabilen CRTH2 antagonisti olan AM-211 ve AM-461 şu an için araştırma safhasındadır.

Alerjik rinit (saman nezlesi ) veya Astım rahatsızlığı olan ve saç dökülmesi için sadece dht bloklama yönünde tedavi uygulayarak sonuç alamayan ve daha kötüye gittiğini düşünen var mı?