5 sonuçtan 1 ile 5 arası

Konu: Himalaya tuzu nasil kullanilir faydalari nelerdir

  1. #1
    Moderatör Kazakcemil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    22.08.2014
    Mesajlar
    2.243

    Himalaya tuzu nasil kullanilir faydalari nelerdir

    Günümüzde Modern Tıpta belli başlı bazı hastalıklarda Tuz kullanımı sınırlandırılmış ya da tamamen yasaklanmıştır. Bunun yerine Himalaya Tuzu tavsiye edilmiştir.
    Himalaya Tuzu ile sadece tuz ihtiyacının karşılanmasının yanı sıra bazı rahatsızlıklar içinde yardımcı şifa kaynağı olarak gösterilmiştir. Ve gerek tarihte gerekse günümüzde birçok hastalığın tedavisinde yardımcı ürün olarak kabul görmüştür.
    Himalaya Tuzu ile Sole Nasıl Hazırlanır?
    Sole (ışık suyu) doymuş Himalaya kristal tuzlu su çözeltisi hazırlanışı

    Bu işlem, hayatın kaynağı olan su ve tuzu birbirine kavuştururken, ‘iki’yi ‘bir’ yapma süreci ile onları onurlandırma işlemidir. Bir başka deyişle, kristal tuzdaki saklı ateşi (enerjiyi) suyun evrenine teslim törenidir.
    Sole Hazırlanışı:

    Cam bir kavanoz içine yumurta büyüklüğünde Himalaya kristal tuzu konulur.
    Üzerine iki-üç bardak temiz içme suyu ilave edilir. Bir müddet tuzun çözünmesi için beklenir.
    Çözeltinin doymuş hale geldiği, dibinde bir miktar çözünmeden kalan tuzdan anlaşılabilir.
    Tuzun tamamı eridiyse, doymuş çözelti için biraz daha tuz ilave edilmelidir.
    Bu stok çözeltiden yemek yaparken damak tadına göre gereken miktarda kullanılabilir.
    Vücudun kurumasına karşı kür olarak kullanıldığında, bir bardağa yarım çay kaşığı kadar ilave edilerek başlanabilir.
    Yemekleden yarım saat kadar önce, yemek esnasında ve sonrasında olmak üzere günde ortalama 10 bardak kadar alınabilir.
    Kademeli olarak miktar arttırılabilir.
    Günlük su ihtiyacı: 30 ml / kg
    Günlük tuz ihtiyacı: 1.10-4 g / kg (yaklaşık 5-10 g arası)
    (Himalaya kristal tuzunun kullanımında metal kullanmayınız.)
    Tuzun dışında hiçbir şey tuzun yerini tutamaz

    Yemeklerin yapımı sırasında damak tadı ve lezzet nedeni ile ilave edildiği düşünülen tuz, esasında doğal bir vücût ihtiyacı ile konulmaktadır. Çünkü tuzun yerini tutabilecek hiçbir madde yoktur. Vücûdu oluşturan hücrelerin içi ve hücrelerarası ortam tuzlu sudur. anne karnındaki bebek tuzlu su ortamında gelişir; çünkü hayat tuzlu sularda başlamıştır, eksikliğinde de biter.
    Saf su elektriği iletmez; tuzlu su ise vücûtdaki elektriğin üretilmesinden ve iletilmesinden sorumludur. Hücrenin içi ile dışı arasındaki farklı tuz konsantrasyonundan oluşan ozmotik basınç farkı ile de madde alışverişi sağlanır. Vücûda bağlanan serum veya göz-burun damlaları vb. gibi dışarıdan dahil edilen sıvıların konsantrasyonları ‘izotonik’ denilen vücût hücre sıvısı konsantrasyonuna uygun olmalıdır. Hatta, içilen suyun bile saf su olmaması gerekir. Çünkü saf su, vücûtdaki mineralleri çözüp uzaklaştırarak vücûdu güçsüz ve zafiyet halinde bırakır. Benzer şekilde, rafine edilmiş, içindeki doğanın malı ve vücûdun ihtiyacı olan minerallerden arındırılmış sofra(!)-sanayi tuzu, sözde saf tuz, vücût için çok faydalı değildir; kurumanın başlıca sebeplerinden biridir.
    Bu bakımdan, 250 milyon yıl önce, yer kabuğunun tektonik hareketleri ile, iç denizlerin kuruyarak yüksek basınç altında sıkışıp yoğunlaşması ile kristallenmiş, içinde doğal minerallerin kolloidal biçimde dağılımı ile zenginleşmiş Himalaya kristal tuzu, vücût için en ideal tuzdur. Kaya ve deniz tuzu ile kristal tuz arasındaki fark, aynı karbon atomlarından yapılmış olmasına rağmen, yüksek basınç ve sıcaklıkta kristallenmiş olmasından dolayı elmas ile bu özelliklerden yoksun şekilde oluşan linyit (kömür) arasındaki farka benzer.
    Suyun dışında hiçbir şey suyun yerini tutamaz
    Vücût, su kıtlığı çektiğinde kandaki suyu kullanırsa yüksek tansiyon, omurlardakini kullanırsa bel ve boyun fıtıkları, kemiklerdekini kullanırsa gut, artrit, romatizma, akciğerlerdekini kullanırsa astım, pankreastakini kullanırsa şeker, midedekini kullanırsa ülser hastalıklarını yaratır. Oluşabilecek hastalıkların sayısı bunlarla da sınırlı kalmayıp daha birçokları sayılabilir. Hücrelerin su eksikliğinde daha da fazla zorlanması, hücre içi katı enerji tüketiminin artmasına ve dolayısı ile normalinden hızlı bölünmesine ve bu tehlikeli gidişe tepki olarak da beyinin oksijen gönderimini kesmesine sebep olur. Oksijenin kesilmesi netîcesinde, hücrenin hayatiyetini devam ettirebilmek için ilkel, yani oksijensiz-anaerobik solunumu tercih etmesi ile de kanserleşme denilen sürece girilmiş olur.
    Bütün bunlara sebep olan, suyu azalan motorun bir süre sonra hararet yapması, suyu azalan yemeğin bir süre sonra dibinin tutması misali, suyu azalan vücûdun da bir süre sonra ‘kuruma’ denilen asitleşme sürecine girerek hastalık ortamına hazırlanmasıdır. Oluşan ‘sağlık ve hayat’ dengesinin dışındaki bu durumun adı hastalık değil kurumadır. O halde, Su hayat ise, susuzluk ölümdür.
    Hayatın Vazgeçilmez Kaynakları : Su ve Tuz

    Kadîm bilgeliklere göre, doğayı oluşturan dört ana unsur: toprak, su, ateş ve havadır. Tuz ise bu dört unsurun hepsini içerdiği için, eskiden beri kutsal bir sembol sayılmıştır.
    Doğadaki el değmemiş pınarlardan kaynayan ve gerekli bütün mineralleri bünyesinde bulunduran lezzetli, berrak, serin suların tazeliği ve şifa gücü, şehirlerde kullanılan işlenmiş sular ile kıyaslanamaz. aynı şekilde, doğanın kendi bünyesinde, milyonlarca yıllık özümsenme yolu ile oluşturduğu tabiî tuz, şehir hayatında kullanılan işlenmiş sofra tuzu ile karşılaştırılamaz.
    Vücûdumuzun düzgün çalışabilmesi, kaslarımızın kasılması, beynimizdeki hücrelerin birbirleriyle haberleşebilmesi, kalbimizin atması ve diğer hayati fonksiyonlarımız için su ve tuz dengesi şarttır. İnsan vücûdunun, günlük olarak, 5 gram’dan 15 gram’a kadar değişik miktarlardaki tuz tüketimine uyum sağlayabildiği söylenmektedir. ancak bir ortalama vermek gerekirse 70 kg’lık bir kişinin günde 7 gram kadar tuza ihtiyacı olduğu söylenebilir.
    Günümüzde, nüfusun büyük bir bölümü, çeşitli hastalıklar ile boğuşmaktadır. Hastalıklara karşı önleyici hekimlik olarak ‘dengeli beslenmek’ bir moda deyim olmasına rağmen, dengeli sulanmak veya dengeli tuzlanmak gibi kavramlar pek kullanılmamaktadır.
    Denizin ortasında kalan bir kişinin onca suya rağmen susuzluktan ölmesi çarpıcı bir örnektir. Yani okyanusun suyu içilirse, susuzluğun giderilmesi bir yana, vücûtdaki suyu da emip uzaklaştırdığı için zamanından önce susuzluktan ölüme sebebiyet verir. Şehirlerde yaşayanlar, çeşitli boyalı meşrubatları, çayları, kahveleri içmek suretiyle, dolayısı ile vücûda suyun sahte girişi ile, benzer bir susuzluk ortamı şeklinde aynı durumu yaşayabilirler.
    Tuz Us yapar, Us Ulu Us Yapar!
    Kısaca, Us yani akıl olmaz.
    •Su bilgidir, Tuz us dur.
    •Yaşam, hücre içi ve dışı Tuzlu suda gerçekleşir.
    •Tuz hayatın kaynağı, denizden gelir.
    •Hücre zarından kolaylıkla girebilidiği için, gerçek kristal
    Himalaya Tuzu vücudun mineral eksikliğini giderir.
    •Bütün yiyecekleri bozulmaktan ve çürümekten korur, tabi ki hücreleri de korur.
    •Saf su elektriği iletmez, Tuzlu su iletir. Tuz olmadan vücudun elektrik sistemi çalışmaz. Yani düşünemez, konuşamaz, kasları kullanamayız. Kısaca us’lu olamayız.
    Sofra tuzu diye bilinen rafine edilmiş saf sodyum klorür, başka bir şeydir.
    Vücudun doğal ihtiyacı olan hakiki kristal tuz başka bir şeydir.
    •Kristal Himalaya tuzunun bağışıklık sistemini güçlendirme, vücut ısısını, suyunu dengeleme özelliği vardır.
    •İnsanın %75′i sudur. Geriye kalan kısmı da Hakiki Tuz dur.
    •Tuzlu su kullanma ve faydalarını, sitemizde görebilir ve Kristal Himalaya tuzunu sipariş verebilirsiniz.
    Eğer vücudun % 75′i su ise geri kalanı nedir?
    Belki de bu sorunun yanıtı kimilerini şaşırtabilir. aslında dikkatli bir okuyucu için bu sorunun yanıtı çoktan verilmiştir. Daha önce dediğim gibi, canlı hücre sıvısı, yani stoplazma, deniz suyuyla, daha doğrusu, yaşam öncesi deniz suyuyla özdeş ise, vücudun geriye kalanını da tuz oluşturmaktadır. Biraz düşünüldüğü zaman bu yanıtın hiç şaşırtıcı olmadığını göreceksiniz. Neden? İnsan vücudunu da, üzerinde yaşadığımız gezegeni oluşturan elementler oluşturur. Başka bir deyimle insan vücudu, genel olarak canlı, dünyayı oluşturan elementlerden meydana gelmiştir. Proteinler, vitaminler, aminoasitler ya da enzimler, karmaşık molekül bağından başka bir şey değildir.
    Sadece insan vücudunun değil, bütün canlıların temel yapı malzemesi olan su ve tuz aynı zamanda her canlıda yaşamın sürekliliğini ve organizmanın doğal ve doğru çalışmasını sağlar.
    Bundan yüzyıl öncesine, Wilhelm Heinrich Schübler (1821-1898) ölüleri yakarak küllerini incelemiş ve yanan cesetlerden arta kalanın yalnızca tuz olduğunu ispatlamıştır.
    Tuz yaşamın oluşmasında ve sürekliliğinin korunmasında bu kadar önemli ise, o zaman tuz nedir?
    Belkide çoğumuz şimdiye kadar bu soruyu hiç sorma ihtiyacı bile duymamışızdır. Çünkü her insanın günlük tuz kullanımı o kadar azdır ki, miktar olarak yok denebilecek düzeydedir.
    Çoğumuz soframıza gelen tuzun, gerçek tuzla hiçbir ilişkisi olmadığının farkında bile değildir. Hatta yeni kuşak gerçek tuzun ne olduğunu, nasıl bir tadının olduğu nasıl oluştuğu bile bilmez. Çünkü soframıza gelen tuz gerçek tuz değildir.
    Peki, yıllardır soframızdan eksik olmayan tuz değilse nedir?
    Bunu anlayabilmek için önce tuzun nasıl oluştuğunu ve gerçek tuzun ne olduğunu öğrenelim.
    Doğada bulunan bütün tuzlar, denizlerin kurumasıyla, denizde bulunan minerallerin arkaya kalması sonucu oluşmuştur. Denizdeki bu minerallerin neler olduğunu ve ne miktarda olduğunu tahmin edebilmek o kadar zor değildir. Deniz suyunda, dünyada bulunan ve su ile çözülebilen bütün elementler vardır. Milyarlarca yıldır, yağmurlar aracılığıyla dünya yüzünde bulunan ve su ile çözülebilen bütün mineraller denizlere ulaşmıştır. Dolayısıyla tuz deyince, doğadaki hemen hemen bütün mineralleri içeren madde akla gelir. Tabii bu mineraller doğadaki temsil edildikleri miktarlar oranında da, deniz tuzunda vardır. Bu nedenle kimi elementler, sodyum ve klorür gibi deniz suyunda ve doğal olarak tuzda oldukça büyük miktarlarda temsil edilirken, kalium, kalsiyum, magnesyum gibi elementler miktar açısından daha azdır. Bunun yanında tuzda yaklaşık 84 element ve iz elementler mevcuttur.

    Tuzun bu kadar ayaklar altına düşmesi hiç kimseye garip gelmemiştir.
    aradan seneler geçti, dünya savaşları bitti, insanoğlu çağı deviren makineler icat etti, bilim hemen her alanda en parlak noktasına ulaşır. İnsanoğlunun bu başarılarının karşısında herkes mest olup kalırken, diğer taraftan da, dünyanın hemen her tarafında insanlar kitlesel olarak hastalanmaya başladı. Ve bilim toplumların kitlesel olarak sağlıklarının bozulmasına karşı çaresiz olduğunu da inkardan gelemedi. Sağlık sistemlerinin çıkmazı bir ülkeyle kalmayıp dünyayı sardı.
    Toplumsal çıkmazın öncülüğünü tarihte her zaman sistemin dışında düşünmeyi becerebilen insanlar yapmıştır. İşte kitlelerin sağlığı durduk yerde bozulurken ve sisteme bağımlı geleneksel bilim de çaresizliğini itiraf edince, çözüm gene sistemin dışından gelmek zorunda kalmıştır. Yalnız çözümün bugünkü geleneksel sağlık sisteminin dışında gelmesi, bilimsel olmadığı anlamına gelmez. aksine bugünkü sağlık sisteminde, sağlık sisteminde, sosyal ve ekonomik kaygılar o kadar büyük boyutlara ulaşmıştır ki, bilim de bu sistem içerisinden sadece toplumsal zenginliğinde ulaşmanın bir aracı hale gelmiştir. Bilim o kadar büyük bir çıkmazdadır ki, doğadaki çıplak gözle gözlemlenebilen en basit doğrular, en basit gerçekler bile geleneksel sağlık sistemi tarafından anlaşılamamakta, çoğunlukla da inkardan gelinmektedir.
    Buna en basit örnek toplumun üzerine bir karabasan gibi çöken yüksek tansiyondur. Vücudun sahip oluğu su miktarını su ve tuz birlikte düzenlerler. Yaşlı insanlar bu sözü böyle ifade edemeseler bile, tuzun yaşam için önemini çok iyi bilirler. Hele ki çölde yaşayan halklar, tuzsuz çölde yaşamanın imkansız olduğu bilirler. Bugün hala daha, güney doğu anadolu’da hayvanlara sistemli bir şekilde tuz verilir. Bu insanlar yaptıklarının bilimsel açıklamasını yapamazlar, ancak yaptıklarının ne kadar yaşamsal önemi olduğunu bilirler. İşte belki de okur yazar bile olmayan bu insanların yaşam karşısındaki bilgeliğini, geleneksel bilim, modernleşme adı altında inkardan gelmiştir. Dolayısıyla insandaki kan dolaşımının vücuttaki su miktarından derinden etkilediğini kavrayamazlar. Çünkü bilim her şeyden önce bir mantıksal değerler zinciridir. Eğer bu matematiksel mantık zincirinde halkanın bir koptu mu , diğer halkaların sebep sonuç ilişkisi de ortadan kalkar. Yani bilim temelini kaybettiğinden anlaşılmaz hale gelir.
    Bugün geleneksel sağlık sistemi, yüksek tansiyonlu insanlara, hem de büyük bir histeriyle tuzdan uzak durmalarını tembihlerler. Bu ateşin üzerine benzin dökmekle eş değerdedir. Işte sistemin bu bağnaz ve at gözlüklü çıkmazını, sadece pharma endüstrisinin kar hırsına bağlamak doğru değildir. Sağlık sisteminin bu çıkmazı, daha çok da insanın sosyal karakterinde aramak gerekir.
    “Yeni“ her zaman insana bir güvensizlik, bir korku verir. “Yeni“’ ye karşı toplumda da aynı güvensizlik ve korku olduğu için, yeniden yana olan, toplumda oldukça sert, sosyal ve ekonomik yaptırımlara uğrar. İşte bu nedenle büyük sosyal değişimler hep devrimlerle gerçekleşmek zorunda kalmıştır. İsa yeniyi söyledi, çarmıha gerdiler. Hz. Muhammed (sav) yeniyi söyledi, çöle sürdüler. ama sonra dönüp çarmıha gerdiklerine, sürgüne gönderdiklerine tapınmaya başladılar.
    Daha sonra bu yenilikçi fikirlerin etrafında çıkar odakları toplanır, başka bir yeniye tahammül edemezler. İnsanin sosyal karakteri budur. Bugün geleneksel sağlık sistemi etrafında da bir çok çıkar grupları toplanmıştır. Bunların yeniye tahammül etmelerini beklemek boşuna olur.
    Bütün bunlar geleneksel bilimin birçok kazanımlarını, yeteneklerini inkar anlamına gelmiyor. ancak her geçen gün geleneksel Tıp, insanı iyileştirebilecek en doğal yolları terk edip, bütün çözümü ilaç sanayinin sundukları alternatiflerde aramaktadır. Bu yüzden geleneksel Tıp çözümünden uzaklaşıp, hatta insanı iyileştirmeyi bir yana bırakıp, insan sağlığını tehdit eden yöntemler kullanılmaktadır. Bu haliyle geleneksel Tıp ilaç endüstrisinin bir uzvu haline dönüşmektedir. Eğer bilim kendini, endüstrinin kar hırsından kurtarabilir de bağımsız olarak araştırmalarını yapabilirse, tabii ki bilimin kazanımları ve yetenekleri daha da büyüyecektir. O zaman dünya bugünkünden daha sağlıklı ve daha barışçı olacaktır. Oysa insan sağlığının doğal yollardan geri kavuşturmanın tarihi hemen hemen insanlik tarihi kadar eskidir. Bunlar geleneksel Tıp tarafından kocakarı ilacı olarak aşağılanmaktadır.
    Doğada tuz iki biçimde bulunmaktadır. Birincisi denizlerde çözülmüş halde, ikincisi, ise toprak altında kaya halinde. Dünyanın çeşitli yerlerinde kristal olarak görülen tuzları da önce kaya tuzu kategorisinde inceleyeceğiz, sonra kristal tuzla kaya tuzu arasındaki ayrımı anlatacağız.
    Kaya, özellikle kristal tuzların çoğunluğu, dünyanın evrimi sürecinde yaklaşik 230-250 milyon yıl önceki dünyanın evriminde “permian“ denilen dönemde oluşmuştur. Bu zamanda, dünya üzerinde sadece “pangea“ adı verilen, dört bir tarafı okyanuslarla çevrili bir kıta vardır. Dünya tarihi içerisinde bu kıta parçalanarak bugünkü yedi kıtanın oluşmasının yolunu açar.
    Bu parçalanmada, depremler, volkan püskürmeleri gibi büyük yer olayları olur. Kimi çukur yerleri deniz suları doldururken, kıtaların birbiriyle buluştuğu yerde de Himalaya dağlari gibi, koca dağlar oluşur. Bu yeni oluşan göller ne denizlere akıp gidebilmiş ne de denizlerden bu gölleri yeni sular ulaşabilmiştir. Böylelikle güneş enerjisiyle suyu kuruyan bu göllerin dibinde deniz tuzu birikmiştir.
    Dünyadaki kimi tuz yataklari, (Örmegin Pakistan’daki) asya kıtası ile Hindistan yarımadasının birbirine yüklendiği bölgede yüksek basınç altında kristalleşir.
    Tuz’un Kullanımı nasıl olmalı?
    Kristal tuzlu su çözeltisi nasıl hazırlanır?
    Birçok alandan kullanılmak üzere önce kristal tuzla doymuş bir çözelti hazırlanır. Bu çözelti hemen her tuzla su kullanım biçimi için temel teşkil edeceğinden, nasıl bir doymuş çözelti hazırlanır onu görelim. Hazırlayacağımız bu doymuş tuzlu suyu çok amaçlı kullanabilirsiniz. asıl tuzlu su içme kürü için hazırlanır. Buna karşın yemek yapmada kullanabilirsiniz. Kavanozdaki su tükendiği zaman, içinde kristal tuz bulunduğu sürece, tekrar tekrar üzerine su katabilirsiniz.
    Tuzlu Su Doymuş Çözeltisi Hazırlanışı
    Temiz bir kavanozun içine birkaç parça kristal tuz koyun
    Tuzların üzerini örtebilecek kadar, kaynak suyu dökün.
    Yaklaşık iki saat sonra, eğer tuzlar tamamen erimişse, biraz daha tuz koyun
    Tuz suda ancak %26 oranında çözülür ve bu bir doymuş çözeltidir.
    Kavanozun kapağının plastik olmasına dikkat edin. Çünkü metaller elektrik ve ışık enerjisini kendi bünyesinde toplarlar ve ayrıca çok çabuk paslanır.
    Tuzlu su içme kürü nasıl yapılır ?

    Her akla gelende su içmek gereklidir, ancak bu istenilen sonuca ulaşmak için yeterli değildir. Özellikle kanser, yüksek tansiyon, astım ve aşırı kilolardan kurtulmak için değil, aynı zamanda, hastalıkları ve erken yaşlanmayı önlemek için, bir ömür boyu yapılması gerekir. ancak böylelikle insan hastalıklardan kendini koruyabilir. Tuzlu su ile yapılacak içme kürü aşağıdaki gibidir.
    Sabahleyin alacağınız tuzlu suyun önemi şurada; vücuttaki su miktarı tuz belirler. Çünkü su alındığı zaman, natrium iyonları su ile birleşerek hücre zarından dışarı taşınır. Bu şekilde vücutta su toplanır. Eğer vücudunuza tuz almazsanız, su vücudumuza hiçbir fonksiyon üstlenmeden dışarı çıkar. Yemeklerden önce içeceğiniz su, hücrede elektrik enerjisi üretir. Böylelikle vücut gereksiz yemek yeme isteğini ortadan kaldırır. Su vücudu terk ederken zehirli atıkları dışarı taşır. Böylelikle vücudun asit – baz dengesini yeniden kurar.
    Yemeklerde içeceğiniz su ise sindirim sistemine yardımcı olur. Yiyeceklerin hidrolizini kolaylaştırarak vücuda girmesini kolaylaştırır. Şunu utmamak gerekir ki, ancak su içerisinde çözülebilen yiyecekler vücuda girebilir.
    Tuzla su içme kürünün hemen her sağlık sorusuna karşı kullanılması gerekir ve oldukça güzel su verir. Sebebi ise daha öncede söylenildiği gibi, vücudun en önemli enerji ve mineral açığını kapatır. Diğer taraftan ise vücutta yıllardir birikmiş toksinlerden kurtarır.
    Yalnız böbrek rahatsızlığı, kalp rahatsızlığı ya da kan dolaşımı sorunları olanların, yıllarca su içmeden bir günde 2,5 litreye çıkarmaları sorunlar yaratabilir. Bu nedenle, bir hafta içerisinde yavaş yavaş artırmakta fayda vardır. Böylelikle vücuda bu yeni değişmeye ayak uydurma fırsatı sağlanır.
    Tuzlu su küründe her şeyden önce suyun kalitesi ve sürekliliği önemlidir. Sadece su içmek istediğiniz zaman değil, kurala uygun olarak içmek gerekir. Özellikle yemeklerden yaklaşık yarım saat önce içilen su, vücuda en yararlı sudur.
    Tuzlu su içme kürü sadece hastalıklara karşı ya da sadece hastalık bitinceye kadar anlaşılmamalıdır. İnsanın yalnızca kaybedilen sağlığın geri getirilmesi için değil, var olan sağlığımızı korumak için de tuzlu su içme kürü yapmamız gerekir.
    İnsanoğlu normal koşullarda dünyaya sağlıklı gelir. Nasıl ki dünyaya gelinceye kadar ana rahminde tuzlu su içerisinde büyürse, ölünceye kadar da bu tuzlu suya ihtiyaç duyar. Daha öncede belirttiğimiz gibi su ve tuz yaşayan canlı için en önemli besin kaynağıdır. Ne tuzu tatlandırıcı olarak nede suyu, susadığımız zaman içmemiz gereken bir madde olarak görmek gerekir. Her gün ama her gün susayalım, vücudun ihtiyacı olan suyu ve tuzu almamiz gerekir. Sağlıklı ve dengeli gelişmelerini sağlamak için, çocuklarımıza da su içmeyi ögretmemiz gerekir.
    Himalaya kristal tuzuyla, sağlığınızı korumak ya da geri kazanmak için tuzlu su kürü uygulamaya başladığınız zaman, evinizdeki rafine edilmiş tuzu da hemen mutfağınızdan uzaklaştırmanız gerekir. Yoksa bir taraftan, hazır yiyeceklerde aldığımız tuz, öbür taraftan evde kullanılan rafine edilmiş tuz, yaptığımız kürün doğru sonuçlara ulaşmasını engeller.
    Sürekli içilecek tuzlu su kürü vücutta şu değişmelere sebep olur.
    Vücudun asit ve baz dengesini olumlu etkiler.
    Vücudun elektrik yükünü olumlu etkiler.
    Dolaşım sistemini ve organlarını olumlu etkiler.
    Kan basıncının düşmesine sebep olur.
    Vücutta biriken toksinlerin ve ağır metallerin dışarı atılması sağlar.

    Tuz neden rafine edilir?
    Kaç çeşit tuz vardır?


    Tuzu, doğal tuz ve rafine edilmiş sofra tuzu olarak önce ikiye ayırmak gerekir. Gerçi doğal tuzlar da insan sağlığı açısından, mineral bileşimi ve oluşum süreci açısından iki katagoride incelemek mümkün. ancak önce temel belirleyici olan tuzun doğal mı yoksa rafinemi edilmiş olduğunu ayırt etmemiz gerekir. Çünkü bize sofra tuzu diye belletilen bir tuz değil saf sodyumklorürdür. Ve saf sodyumklorür de vücut için oldukça agrasif bir maddedir. İşte bu nedenle herkes tuzdan uzak durun der. Bize aman tuzdan kaçının derken, gerçek tuzun ne olduğunu bildiklerinden değil, sadece rafine edilmiş tuzun zararlı etkilerini bildiklerinden söylerler. Bu temel ayırt edici özelliklere göre tuzu şöyle sıralandirabiliriz;
    1. Doğal tuz
    a. Deniz tuzu
    b. Kaya tuzu
    c. Kiristal tuz
    2. Rafine edilmiş sofra tuzu (saf Sodyumklorür)
    1. Doğal tuz
    a. Deniz tuzu: Deniz tuzu özellikle deniz kenarlarında yapılan göletlerde, deniz suyunun kurutulması sonucu elde edlir. ancak bugün denizlerin sanayi artıklarıyla kirlenmesinden dolayı, denizden elde edilen tuzlar da rafine edilmektedir. Bu sebepten, rafine edildikten sora, tuzun kaynağı nereden olursa olsun, hiçbir anlamı ve özelliği kalmamaktadır. Rafine edilmiş tuzun kaynağı ne olursa olsun, canlı için bir zehirdir.
    b.Kaya tuzu: Kaya tuzu eski denizlerin kuruması sonucu oluşmuştur. Mineral bileşimi açısından, oluştuğu denizin mineral bileşimini taşır. Kaya tuzu milyonlarca yıl yaşında olduğu için hiçbir çevre kirlenmesinin etkisi yoktur.
    c. Kristal tuz: Dünyanın çeşitli bölgelerinde milyonlarca yıl yüksek basınç altında kalan kaya tuzları kristalleşirler. Kristal tuzlarını kaya tuzlarından ayıran en büyük özellik, basınç altında molekül yapısı yoğunlaşarak küçülmüş olmasındadır. Bu ince molekül yapısı kristal tuz iyonlarının hücre zarından hücreye girmelerini kolaylaştırır. Dünyanın en iyi kristal tuzlarından birisi de Himalaya tuzu olarak bilinen Himalaya kristal tuzudur.
    2. Rafine edilmiş sofra tuzu (NaCI) nedir?
    Özellikle ekonomik sebeplerden dolayı, kaya tuzları yüksek basınç ve yüksek ısı altında rafine edilir. Rafine edilirken tuzun içerisinde bulunan Sodyum ve Klorür’ün dışında, diğer bütün elementler ve iz elementleri çeşitli kimyasal ve fiziksel süreçten geçirilerek ayrıştırılırlar. ancak bu insan vücudunun ihtiyacı olan tuz değildir. Çünkü Sodyumklorür (Sofra Tuzu) insan vücudunda da kendi başına agrasif reaksiyonlara girer. Bu da vücudun kimyasal işleyişini bozar. Bu nedenle vücut sofra tuzunu agrasif bir madde olarak algılar ve hemen vücuttan dişari atmaya çalışır. Vücut bu agrasif maddeyi yanlızca su ile dışarı atabilmektedir. Toplumun büyük bir çoğunluğu su içmeye küstüğünden, vücut bu sofra tuzunu dışarı atamamaktadır. Özellikle aşırı softra tuzu tüketimi, yüksek tansiyona, romatizmal kemik ağrılarına, mide ve bağirsak kanseri gibi birçok sağlik sorununa sebep olmaktadır. (Bak. Yaşamın Gizemi (Su ve Tuz)
    Himalaya kristal tuzu nedir?

    Kaya tuzlarının oluşumu yaklaşık 250 milyon yıl önceye denk gelir. Milyonlarca yıl öncesi kuruyan bu denizlerinden arta kalan tuz yataklarından bazıları uzun yıllar yüksek basınç altında kalarak kristalleşirler. Dünyada kristal tuz yataklarından en önemlisi Pakistan’da bulunan ve Himalaya kristal tuzu olarak adlandırılan tuzdur. Bu tuzların en büyük özelliği oldukça küçük molekül yapısına sahip olmalarıdır. Kristal tuzların küçük molekül yapısı, hücre zarından kolayca girip çıkmasını sağlar.

    Kristal Tuz Lambası nedir?
    Kristal Tuz Lambası


    Kullandığımız birçok elektrikli ev araçları çevreye yüksek frekansta elektrik yayarlar. Bu insan vücudunun doğal elektrik frekansından oldukça yüksektir. Evlerimiz bilgisayar, televizyon gibi cihazlarin yaydığı pozitif yüklü iyonlarla doludur. Özellikle saatlerce bilgisayarın karşısında çalışma ya da televizyon seyretmeden dolayı insanda sinirlerin gerilmesine ve uykusuzluklara sebep olur. ayrıca bu yüksek düzeydeki elektrik yüklü, vücutta bazi agrasif maddelerin özgürleşmesine sebep olur. Özgürleşen bu agrasif maddeler hücrenin genetik yapısına saldırarak bozarlar ki, bu vücutta kanser oluşmasına sebep olabilir. Çevreye yayılan aşırı elektrik yükünden, çocuklari daha fazla etkilenmektedir.
    Kristal tuzun içerisindeki lamba yandığı zaman tuz hafif ısınır ve odadaki nemi lamba üzerinde toplar. Bu kristal tuzun yüzeyinin hafif ıslanmasına yol açar. Ve böylelikle Kristal tuz çevreye negatif yüklü iyonlar saçar. Negatif yüklü bu iyonlar çevrenin pozitif yüklü iyonlarıyla birleşerek ortamın nötral hale gelmesine yardımcı olur.
    Çalışma odanıza bilgisayarınızın yanına koyacağınız bir kristal tuz lambası, hem ortama rahat bir görünümün verirken, öbür taraftan da ortamın elektrik yükünü azaltır. Böylelikle aşırı baş ağrılarından stresten ve uykusuzluktan kendinizi kurtarmış olursunuz.
    Neden insanın tuza ihtiyacı vardır?
    İnsan vücudunun neden tuza ihtiyacı vardır?
    Doğa da yaşam birkaç temel maddenin üzerine kurulmuştur. Bunlardan birincisi oksijendir. Oksijen olmadan 3 dakika bile yaşamamız olanaksızdır. Oksijeni herhangi bir gazla değiştiremeyiz. Bunu herkes bilir. Bilmesek de kendiliğinden nefes alıp veririz. Sadece insan yaşamını değil aynı zamanda bütün canlıların yaşamını derinden etkileyen diğer iki madde ise su ve tuzdur. İnsan vücudundaki bütün canlı olayları, su içerisinde ve suyla olmaktadır. Bunun yanında suyun insan vücudundaki en önemli görevi enerji üretmektir. Su hücre zarından içeri akın ederken bildiğimiz elektrik enerjisi üretir. Özellikle beynin ve sinir sisteminin temel enerji kaynağı budur. Suyun hücreden içeri girebilmesine ise tuz yardım eder. Vücutta bütün hücreler vücut suyu diye adlandırılan sıvının içerisinde yüzerler. Hücre suyu ile hücrenin içinde yüzdüğü vücut suyu arasında tuz yoğunluğu farkı vardır. Bu fark vücutta ozmos gücünü yaratır. Canlı hücrelerin içinde bulunduğu vücut suyu ile yaptığı madde alışverişi bu ozmos gücüne bağlıdır. Yani hücreye yaşamı veren ozmos gücüdür. Çünkü canlı hücrelerde olan bütün metabolik olayların temelini ozmos oluşturur. ana rahminde embriyo tuzlu su içerisinde gelişir ve özellikle hamileliğin son birkaç ayında her iki günde yenilenir.

    Tuzun vücuttaki görevleri
    Su ve tuz birlikte insan vucudunun en önemli yaşamsal fonksiyonlarını düzenler.
    Gerek hücre sıvısı, gerekse hücre dışı sıvılar, yoğunlukları farklı olan tuzlu sulardır. Vücutta hiç bir sinir hücresinin, diğer organ hücreleri ile herhangi bir bağlantısı yoktur. Oysa beyin, vücudun bütün hücreleri ile iletişim içindedir. Bu ancak, hücre dışı suyun, elektrik iletkenliği özelliğinden yararlanılarak yapılır. Bilindiği gibi saf su elektrik iletemez. Yalnızca tuzlu su elektrik iletir. Böylelikle hücreler arası ve hücreler ve sinir sistemi arasında iletişim mümkün olabilir.
    Bu demektir ki tuz olmadan, insan ne düşünebilir, ne konuşabilir, ne vücudunun diğer organlarının verdiği bilgileri alıp gerektiği tepkiyi gösterebilir. Vücuttaki bütün yaşamsal olaylar hücre içi ve hücre dışı bu tuzlu suda gerçekleşmektedir.
    Gene bütün hücrelere besinler hücre dışı sıvı ile taşınır. Bu sıvıda besinler, difüzyon yolu ile dağılır. Difüzyon’un yayılma hızı sıvının termo dinamiğine bağlıdır. Isı su içerisindeki taneciklerin hareket enerjilerini arttırdığından difüzyon kolay ve hızlı olur. Genelde soğuk havalarda hasta oluşumuzun sebebi budur.
    Hücre içi ve hücre dışı madde alışverişi tuzlu su yoğunluk farkları ile gerçekleşir. Bu içerdeki tuz yoğunluğu ile dışarıdaki tuz yoğunluğunun farkından ortaya çıkan ozmos ile olur. Daha öncede söylendiği gibi, hücre dışı suyun yoğunluk oranı %94 iken, hücre içi su yoğunluğu %75 civarındadır. (yanlız bu sayıları mutlaklaştırmak doğru değildir. çünkü bu oran insandan insana değiştiği gibi kişinin su ve tuz tüketimine göre de değişir. )
    Yani kısaca tuz olmadan hiçbir canlı olayları yürümez. Peki tuz insan yaşamı için bu kadar vazgeçilmez bir fonksiyona sahip iken kimi doktorların” yüksek tansiyonunuz varsa tuzdan uzak durunuz” açıklamalarını nasıl anlamak gerekir. Bu insanin kendi ölümünü yavaş yavaş kendisinin hazırlaması demektir. Evet tuzdan uzak durun ama hangi tuzdan. Bunun ayrımını şimdi daha doğru yapmak zorundayız. Rafine edilmiş tuz sadece yüksek tansiyon yapmaz. aynı zamanda kansere varan birçok hastalığında oluşmasına sebep olur. Onun için ister deniz tuzu olsun, ister kaya tuzu olsun, isterse kristal tuzu olsun rafine edilmişse uzak durun.
    Tuzun vücuttaki bir diğer görevi ise potasyum-sodyum pompası ile ozmos gücünün sürekliliğini yaratarak, vücudun doğal su dengesini ayarlamasıdır. aynı zamanda vücudu ağır metallerden ve zehirlerden arındırmasıdır.
    Bunun içindir ki en iyi tuz, kristal yapıda şeffaf (sarı, pembe ve gri değil) olandır.
    Tuz Nedir?
    Tuz denizden gelir. Ya kaya tuzu gibi eski denizlerin kuruması sonucu oluşmuştur, ya da deniz suları buharlaştırılarak elde edilir. O zaman denizlerden elde edilen bu tuz denize nereden gelir. Dünyada var olan ve su ile çözülebilen bütün elementlerin milyarlarca yıl boyunca yağmurlar aracılığıyla denizlere taşınması ile oluşmuş mineraller yığınıdır. Ve bu mineraller doğadaki temsil edildikleri miktarlarına eş değerlerde de tuzda temsil edilirler. Doğal bir tuzda en az seksen dört element bulunur. Dünyada var olan hemen bütün elementler tuz da da vardır. Eğer biz bir damla deniz suyu dünyaya eşdeğerdedir dediğimiz zaman büyük bir yanlış yapmış olmayız.

    1- Soğan-Sarımsak Suyu+Elma Sirkesi+Z.Yağı Mix
    2- Karanfil Suyu+Karbonatla durulama
    3- Ketokonazol şampuan ( haftada 2 )
    4- Destek Tedaviler: a)Scalp Masaj b)Oral Destek : Çörek otu+Kefir+Doğal Elma Sirkesi+Zerdeçal Karışımı

    13.06.2017 tarihinde güncellendi

  2. #2
    Moderatör anl - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.07.2014
    Mesajlar
    1.020
    güzel paylaşım abi. Gerçekten şu dandirik market tuzlarını hayatımızdan çıkarıp yukarda bahsedilen tarzda tuz kullanmamız gerekiyor. Ama gel gör ki ulaşıp alasın yakın bir yerlerden..
    60 ml Elseve içine 3 gram Saf Minoxil + 6 Adet Dutas

  3. #3
    SaçımınDoktoru Üyesi
    Üyelik tarihi
    19.08.2014
    Mesajlar
    1.208
    Alıntı anl Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    güzel paylaşım abi. Gerçekten şu dandirik market tuzlarını hayatımızdan çıkarıp yukarda bahsedilen tarzda tuz kullanmamız gerekiyor. Ama gel gör ki ulaşıp alasın yakın bir yerlerden..
    Yeni Bim'de görmüştüm.
    Isırgan+yakı otu+sirkeli çayla durulama
    (Yakı otu+nane) çayı (Her gün)
    Ketoral+dutasterid+okaliptus yağlı krem (Gün aşırı) (Çok etkili)

  4. #4
    Moderatör Kazakcemil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    22.08.2014
    Mesajlar
    2.243
    Bir başka teorik bilginin pratik hayata tatbik edilmesi örneği arkadaşlar,himalaya tuzunu 4-5 aydır el değirmeninde öğüterek soframa eklemiş oldum,himalaya tuzu lambasını da nihayet vakit ayırıp hayatıma sokmuş bulunuyorum himalaya tuzu lambasının etkileri: Evlerimiz bilgisayar, televizyon gibi cihazların yaydığı pozitif yüklü iyonlarla doludur. Özellikle saatlerce bilgisayarın karşısında çalışma ya da televizyon seyretmeden dolayı insanda sinirlerin gerilmesine ve uykusuzluklara sebep olur. ayrıca bu yüksek düzeydeki elektrik yüklü, vücutta bazı agresif maddelerin özgürleşmesine sebep olur. Özgürleşen bu agresif maddeler hücrenin genetik yapısına saldırarak bozarlar ki, bu vücutta kanser oluşmasına sebep olabilir. Çevreye yayılan aşırı elektrik yükünden, çocuklar daha fazla etkilenmektedir.
    Kristal tuzun içerisindeki lamba yandığı zaman tuz hafif ısınır ve odadaki nemi lamba üzerinde toplar. Bu kristal tuzun yüzeyinin hafif ıslanmasına yol açar. Ve böylelikle Kristal tuz çevreye negatif yüklü iyonlar saçar. Negatif yüklü bu iyonlar çevrenin pozitif yüklü iyonlarıyla birleşerek ortamın nötral hale gelmesine yardımcı olur.
    Bu bilgileri test etmiş oldum arkadaşlar sırf etkisini anlayabilmek için lambayı gündüzden yaktım ki geceye ne gibi etkisi olacak anlayayım diye bir kere ciğerleri müthiş açıyor ve çok rahat nefes almanızı sağlıyor,diğer faydalarını da yaşadıkça göreceğim artık.
    1- Soğan-Sarımsak Suyu+Elma Sirkesi+Z.Yağı Mix
    2- Karanfil Suyu+Karbonatla durulama
    3- Ketokonazol şampuan ( haftada 2 )
    4- Destek Tedaviler: a)Scalp Masaj b)Oral Destek : Çörek otu+Kefir+Doğal Elma Sirkesi+Zerdeçal Karışımı

    13.06.2017 tarihinde güncellendi

  5. #5
    @Kazakcemil su ve tuz insan vucudu için çok önemlidir. Kristal kaya tuzu kullanmak istiyorum bende uzun zamandır, ancak bir türlü güvenemiyorum aktarlara. Herşeye bu orjinali diyorlar. Ama en yakın zamanda güvenilir bir markadan edineceğim bu tuzdan. Kristal kaya tuzunda 82 mineral vardır ve insan bedeni için çok önemlidir. Hatırlatma için teşekkürler..

Benzer Konular

  1. Saç Dökülmesinde Basarılı ve Faydasını Gordugunuz Tedaviler Nelerdir
    By bendeniz in forum Saç Dökülmesi Hakkında Bilgi
    Cevaplar: 35
    Son Mesaj: 10.05.2015, 23:06
  2. Vücudumuzdaki mineraller nelerdir?
    By blkgl in forum Erkek Bakımı ve Bakım Ürünleri
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 25.10.2014, 18:24
  3. 84 Mineralli Krsital Kaya Tuzu
    By teto1907 in forum Saç Dökülmesi Hakkında Sohbet
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 29.08.2014, 22:34

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •